Trendyol: Türkiye’nin ilk decacorn’u*.
*decacorn: Değerlemesi 10milyar doları geçen şirketlere verilen isim.
Decacorn olmak Trendyol için ne anlama geliyor?
Trendyol olarak Türkiye’de bu sıfatı ilk biz aldık. Bunun gururunu ve daha da önemlisi sorumluluğunu hissediyoruz. Ancak bu hiç bir zaman bir hedef ve ulaşıldığında rahatlık veren bir başarı olmadı bizim için. Çünkü bizim hedefimiz decacorn olmak değildi. Bu sıfat sadece işini doğru yapan, yürekten inanmış bir takımın başarısının bir göstergesiydi.
Trendyol olarak hedefimiz net: “Ülkemize en fazla pozitif etki yaratan ekip olmak” Buna da 3 temel tanımlamaya sahip olduğumuzda en fazla yaklaşacağımızı düşünüyoruz:
1- Tüm müşterilerimiz için ilk tercih edilen platform olmak
2- Tüm satıcılarımız ve iş ortaklarımız için ilk tercih edilen partner olmak
3- Tüm aday ekip üyeleri için ilk tercih edilen takım olmak
O nedenle “ilk decacorn” sıfatını heybemize atıp yolumuza müşterimize, iş ortaklarımıza ve ekibimize yani birbirimize olan sorumlulukla devam ediyoruz.
Peki nasıl Türkiye’nin ilk decacornu olduk?
Pek çok startup gibi 11 yıllık Trendyol tarihinde de bolca kan, ter ve gözyaşı var. Bu sene ulaştığımız bu başarının arkasında yorucu günler, uzun geceler, alınması zor kararlar elbette var. Ama tüm zorlukları aşan bir şey varsa o da davranış mekanizmalarımız yani kültürümüz. Ve bu kültürün bazı parçaları da bizi “özgün” kılıyor. Bunlardan biraz bahsetmek istiyorum:
1- Sorumluluk almak-VERMEK.
Bir süredir düşünüyorum. Her şirket çok fazla “sorumluluk almaktan” bahsediyor. Kim daha çok sorumluluk alıyorsa, kimler daha proaktifsa herkes o adayların peşinde. Peki ya sorumluluk verilmiyorsa, yine de onu almaya çalışan kişiler mi bulmalı, yoksa sorumluluk verilen bir kültür mü yaratmalı?
2.5 sene önce Trendyol’a ilk geldiğimde bu “sorumluluk verme” kültüründen çok etkilenmiştim. Çünkü onboarding’im çok sağlıklı geçmişti, şunları net duymuştum:
1.aşama: İlk aylarında bolca öğren, sektörle ilgili, işimizle ilgili maksimum konuya maruz kal, sor, piş, anlamaya çalış.
2.aşama: 2. ayından sonra basit problemlerin birkaçını sana veriyoruz. Bu kısımda çok yorulcaksın ama nasıl sonuca götürdüğünü birlikte göreceğiz.
3.aşama: Artık 6. ayını aştın. Nelerin problem olduğunu sen bul, “çözdüğünde yaratacağın etki” vs “çözmek için koyulması gereken efor” karşılaştır ve sonuca götür.
3.aşamadan sonra, “sorumluluğu alanın iştahı” değil “verenin güveni” beni etkilemişti. Bir kaç ucu açık soru sorduğumda hep şunu duydum: “Bir kaç çözümün varsa gel üzerinde tartışalım, çünkü muhtemel çözümleri sen benden iyi biliyorsun” Bu yaklaşım olmadan, ne ben sorumluluk alabilirdim, ne de karar mekanizmaları sağlıklı çalışırdı.
Her karar noktasında “daha yetkili bir abi/abla karar versin” davranışı olan ekiplerde, problem aslında o “ekiplerde” değil. Yetkili abi/abla’nın kendine dönüp, “Ben ekibime yeteri kadar “yetki” veriyor muyum? Ben yokken de ekip sağlıklı karar alabiliyor mu, yanlışlarından ders çıkarıp öğreniyor mu?” bakması lazım. Çünkü gerçek kültür “siz olmasanız da ekibin nasıl davrandığıdır” aslında.
İşte Trendyol’da biz bu doğru yetkilendirme ve sorumluluk duygusuyla çalışıyoruz. Çok büyük, yerine göre sarsıcı kararları verenler; sorumluluk verilmiş, hata yapmış, hatalarından öğrenmiş ekipler. Bu yüzden yıldan yıla %250+ büyüdük geçen sene. Kararları hızlı alan, uygulayan ve retro’sunu yapıp yola devam eden bir ekip var Trendyol’da.
2- Mütevazılık ve doğru yerde “tevazu gösterme”
Çok sevdiğim bir Naval Ravikant sözü var: “No one can compete with you on being you”
Herkesin kendine has yetenekleri var. Bazılarımız data okumada, anlamada, bağlantı kurmada inanılmaz iyiyiz, bazılarımızsa doğru süreçler kurarak problem çözmede.
Bu yüzden ancak “takım olabildiğimizde” başarılı olacağımızı çok iyi biliyoruz.
Bu yüzden insanların birbiriyle egosantrik düşünceler üzerinden yarışması bizi şaşırtıyor. Daha mütevazı insanlarla daha rahat iletişim kuruyoruz.
Bu yüzden çok mülakat yapıyoruz, doğru insanları bulmakta biraz da zorlanıyoruz.
Çünkü istiyoruz ki, kendinin en iyi haline ulaşmak konusunda iştahlı olan, yapabildiği ölçüde komplekslerinden aranmış kişilerle omuz omuz olalım. Şu inanılmaz bir lüks çünkü; “kelimelerin arkasında farklı anlamların olmadığını bilerek iletişim içinde olmak”. Dramasız, politikasız, işimize ve birbirimize odaklanarak hedefe koşmak öyle güzel ki. Bence bu yüzden bizi sadece “işler” yoruyor. Böylece yorulsak da hızlıca toparlanabiliyoruz.
Bu tevazu bazen de zorluyor yalan yok:) Toplantılarımız, ekip etkinliklerimizde sahneyi seven kişi bulmakta çok zorlanıyoruz. O nedenle kendimizi hep şunu hatırlatıyoruz: “başarılarımızı daha çok kutlayalım”. Hep daha iyinin peşinde koşarken, heybemize attığımız başarılarımızla iftihar edelim. Çünkü yaptığımız işle gurur duyuyoruz.
3- “Play long term games with long term people”
Çok hareketli bir sektördeyiz. Teknolojinin göbeğindeyiz. Her çözmemiz gereken problemde, “teknolojiyi nasıl daha iyi kullanırız” sınavını veriyoruz. Ve değişimin o kadar içindeyiz ki, dün baktığımız “temel metrikler” bugün hiç bir şey ifade etmeyebiliyor.
O yüzden sürekli itere ettiğimiz uzun vadeli planlar yapıyoruz. Bugünden 3–4 yıl sonrasını hayal edip, o hayali bügünün planlarına indiriyoruz. Sonra durmadan o 3–4 yıllık hayalleri, planları kontrol ediyoruz, hala geçerliler mi diye.
Bu nedenle bu uzun vadeli planları, uzun vadeli insanlarla kurmaya özen gösteriyoruz. Trendyol hiç bir zaman “bolca insan alalım, ayak uydurursa bizimdir” diyen bir ekip olmadı. Hem mülakatlara hem de onboarding’lere kafamızı çokca takıyoruz. “Nasıl daha doğru insanları daha hızlı bizden biri yaparız” derdindeyiz sürekli.
Bu doğru insanları bulmak ve hızlıca ekibin bir parçası da yapmak yetmiyor üstelik. İçerideki ekip iletişimini ve ihtiyaçlarını da çok doğru kurmalısınız. Çünkü inanın bana, her kurucuya ya da genel müdüre sorsanız herkes “iyi niyetli”. Kimse “ben kötülük yapmak için ekibimi huzursuz edecek bir plan bulmalıyım” demiyor. Ama şaşırtıcı gerçek yine Naval’dan geliyor:
“Intentions don’t matter. Actions do. That’s why being ethical is hard”
O yüzden niyetimize dikkat ettiğimiz kadar, yaptıklarımızın ekipler üzerindeki etkisine de bir o kadar dikkat ediyoruz. Çünkü ne demiştik “3- Tüm aday ekip üyeleri için ilk tercih edilen takım olmak” istiyoruz.
4- “Berrak düşünmek” “Zeki olmak”’tan çok daha iyi bir meziyet
Yine Trendyol’a geldikten sonra derin bir “oh çekmeme” neden olan bir düşünceydi bu. Evet zeki olabilirsiniz, ya da zeki olmazsınız ama çok çalışkan olursunuz. Ama tüm bunlardan çok daha kıymetli bir yetenek mevcut: “berrak düşünmek” (clear-thinking)
Tonlarca seksi düşünceden, hayalden, uçarı kaçarı fikirden daha çok yeğlediğim bir şey varsa o da “ayakları yerde ama gözü göklerde” olan uygulanabilir tutkulu ve kararlı hedefler. Bu hedefleri düşünebilen, kafası karışmayan, kavramları birbirine karıştırmayan beyinlerle çalışıyoruz Trendyol’da.
Çünkü görüyoruz ki ancak böyle bir berraklık seviyesi ekiplere hedefleri doğru tanımlayabiliyor. Hedefi belli olan, çalışkan bir ekibin de önünde kimse duramıyor. Bizim gibi dinamik bir sektörde, biz de türlü türlü “jan janlı” fikir içinden en doğrusuna ulaşmaya çalışıyoruz. Aslında bunun için de şu hedef çok yol gösterici oluyor: “1- Tüm müşterilerimiz için ilk tercih edilen platform olmak”. Müşteriyi tüm fikirlerin en merkezine koyduğun zaman kafan berraklaşıyor, önünü ve ne seçmen gerektiğini çok daha net görmeye başlıyorsun.
Üstelik sadece berrak düşünmek de yetmiyor. Aynı zamanda bu düşünceye daha cok “odaklanmalısın”. Günümüz dünyasındaki en büyük eksiklik, gerçekten “yetenek ya da zeka” eksikliği değil çünkü, odak eksikliği. Hatta şöyle demiş güzel bir tweet:
Bu nedenle berrak düşünmenin ve odaklanmanın bizim en büyük avantajlarımızdan biri olduğunu düşünüyorum.
Sözü bitirirken tekrar hatırlatmak istiyorum. Elbette “Decacorn” olmamızın arkasında yatan sebep sadece bu 4'ü değil. Ancak ben kendi bakış açımdan, neyi daha farklı yapıyoruz bunu anlatmak istedim. Umarım bu başarı gibi nicesini daha katarız heybemize de anlatmaya blog yazıları kafi gelmez.
(Bu başarıları birebir yaşamak isteyenler için beklenen linki buraya iliştiriyorum: https://jobs.lever.co/trendyol)
Son sözü de şöyle kapatayım. Bazen öyle insanlarla karşılaşıyorum ki Trendyol’da, inanılmaz işler inanılmaz ürünler, süreçler tasarlıyorlar. “İşte diyorum, bu insanlar trendyol’un şu anki ve gelecekteki başarısının mimarları”. Ama yoklar, ne bir konferansta, ne havalı bir röportajda onları göremiyorsunuz. O zaman aklıma şu söz geliyor:
“There are many smart, wealthy & happy people out there, with potentially life-changing insights, that you’ll probably never hear about. Because they understand the value of privacy and peace, as well as the headaches and drama accompanying noise”
İyi ki varsınız.